12 Kasım 2009 Perşembe

4. Tur: İnançlar

Tur bitimine kadar yazamama ihtimalim olduğu için sadece hamleleri yazıp geçmek zorunda kaldım. Hikaye en kısa sürede eklenecektir.

Eğitim Serbest eğitimden Teokratik eğitime çevirildi. Seçmeli araştırma 1 olarak Din I seçildi.

Yeni Şehir:
Hammerhell (2 Üretim, 1 Gelişim + 1 Askeri: 10 adet savaşçı taburu eklentisi[1000 savaşçı][inanamayan arkadaşlar şuraya ve şuraya göz atsınlar])

Populasyon Arttırma: 300 kişi Hammerhell'e; 100 Kişi Nan-i Naugrim'e; 50 kişi Orocarni'ye; 50 kişi Khâzmodan'a (1 Gelişim ve 1 Üretim puanı)

Kaynak Keşfi x2
(2 Gelişim ve 2 askeri puan)

Toplamda: 4 Gelişim Puanı, 3 Üretim Puanı ve 3 Askeri Puan

31 Ekim 2009 Cumartesi

Etkileşim

Thor Thunderbridge, dostu ve Orocarni valisi Thrar Kharadelm'in yanına giderken endişeliydi. Beş-altı saat önce, belirsiz bir nedenden dolayı içine korku ve şüphe doğmuş, halkından bazı kişiler de bunu hissetmişti. Şehrin yönetim binasına yolladıkları sözcü ile bunu Thor'a bildirmişlerdi ve şimdi de Thor ile o sözcü Orocarni'ye varmak üzerelerdi.
"Varmak üzereyiz, bana anlatmak istediğin -ya da anlatmayı unuttuğun- başka bir şey var mı Murry?" Sözcünün adı Murry idi, Thor'un söyledikleri üzerine gözlerini kısıp, bir şeyleri hatırlamaya çalışırcasına düşündü. Aklına başka bir şey gelmemiş olacak ki kafasını iki yana salladı, "Yok efendim, daha önce de söylediğim gibi. Sadece bazılarımız bir kötülük hissettik, sanki kötücül bir varlık ortaya çıkmış gibiydi. Daha sonra da beni sözcü seçtiler -laf aramızda iyi bir konuşmacıyımdır- ve sonra, burada, yollardayız."
Thor kafasını salladı ve dalgın dalgın yere bakarken adamın söylediklerini tekrar düşünmeye başladı, söyledikleri kendi hisleriyle birebir uyuyordu. Acaba bu şey sadece şehrinde mi hissedilmişti yoksa her yerde böyle bir olay olmuş muydu? Ve neden sadece halkının belli bir bölümü hissetmişti bu etkiyi? Bu insanları diğerlerinden ayıran bir şey mi vardı yoksa tamamen bir rastlantı mıydı bu? Bütün bu düşünceler kafasında dolanırken birçok sefer aklına soyunu neredeyse sona erdiren şey geldi. Acaba bu kötülük onun yeniden doğmasının işareti miydi? Bunun olmamasını umarak aklından bu düşünceyi uzaklaştırdı. Düşündükçe bu sonuca ulaşıyordu; fakat yine de içinde başka bir his vardı. Bu şey, farklı bir şeydi. Bu o değildi.

Bu, o olmamalıydı...

**********

Yolculukları sona erdiğinde hava kararmıştı. Orocarni'deki meşaleler yeni yeni yanıyordu. En yakınlarındaki şehir devriyeleri tarafından farkedilmeleri pek de uzun sürmedi.

"Kim var orada? Kendinizi gösterin!" dedi adamlardan biri ve silahını tehditkar bir biçimde önünde tuttu. Yanına diğer iki asker de gelmişti ve onlar da bir tehlikeye karşı tetiktelerdi. Durumu gören başka biri ise çoktan şehirdeki ana karargaha doğru koşmaya başlamıştı.

Tüm bunları gören Thor sırıttı ve konuşan askere doğru; "Ben Thor Thunderbridge, Nan-i Naugrim'in yöneticisi, Naugrim medeniyetinin varisi ve sizin yöneticiniz Thrar'ın da dostu ve efendisi. Yanımdaki de halkımın bir elçisi, Laufthand oğlu Murry."

Thor'un konuşmasındaki tonlamalar ve hareketlerindeki asalet askerler tarafından farkedilmişti; ancak devriye nöbetçisi her ihtimale karşı baş muhafızın gelip bu bilgiyi teyit etmesini bekleyecekti. Ancak biraz düşününce bu ikilemi farketti, eğer bu adam gerçekten de söylediği kişiyse büyük ihtimalle başı derde girecekti. Yok eğer bir düşmansa, onu şehre almakla da büyük bir ahmaklık etmiş olacaktı. Üstüne üslük altı saat kadar önce şehrin çoğunu bir huzursuzluk kaplamıştı ve vali Thrar devriyelerin sıkılaştırılmasını emretmişti. Şehri bir tehlikeye sokarsa olacakları tahmin bile etmek istemedi. Yine de karşısındakilerin önemli kimseler olduğunu ve şehri tehdit etmeyeceklerini sezmişti içten içe. Tüm bunları düşünüp taşındı, durumu iyice tarttı ve huzursuzlanmaya başlayan iki yabancıya şunları söyledi;

"İçimden bir his, yalan söylemediğinizi söylüyor. Eğer beş-altı saat önceki olay olmasa sizi seve seve şehre alırdım. Ancak vali Thrar devriyelerin sıkılaştırılmasını ve kimliği teyit edilmeden kimsenin içeri alınmamasını emretti. Bu kadar açık bir emre itaat etmemezlik edemem, bu nedenle baş muhafız gelip de izin vermeden sizi içeri alamam."

Thor da adamın içine düştüğü durumu farketmişti, kendisi de aynı durumda aynı kararı verirdi. Ayrıca daha şehre girmeden önce, bu huzursuzluk dalgasının sadece Nan-i Naugrim'de değil burada da hissedildiğini öğrenmiş oldu. Thrar'la konuşmadan önce düşünecek biraz daha zaman bulmuştu. Tam adama cevap verecekti ki, Thor'un sessiz durmasından ötürü ne diyeceğine karar veremediğini düşünen Murry atıldı;

"Ne hakla efendimize karşı gelebilirsin? Yalancılara mı benziyoruz, yoksa azılı katillere mi?" Öfke ve kırgınlık nedeniyle eli kılıcına doğru davranmıştı; ancak Thor öne atılıp onu durdurdu.

"Murry sakin ol, onun da kendine göre sebepleri var, eğer senin nöbetinde iki yabancı çıkıp gelseydi ne yapardın?"

"Ama, ama efendim... Biz, yani onlar, yani bütün bu şehirler; hepsi... Hepsi sizin yahu!"

"Sakin ol dedim, buraya seni kendi yoldaşlarınla dalaşasın diye getirmedim. Eğer itiraz edersen şehre dönmek zorunda kalırsın, bunu bil." dedi Thor kızgınlıkla. Elbette söylediği her şey doğruydu; ancak bir sorun çıkarmadan Thrar ile görüşmek istiyordu.

"Özür dilerim efendim, madem öyle diyorsunuz. Daha sakin olacağım, söz!" Murry bunları söyledi ama yine de elini -her ihtimale karşı- kılıcına yakın bir yerde tutuyordu. Efendisini tanımazlarsa eğer, hazırlıklı olmalıydı.
Birkaç dakika sonra baş muhafız göründü. Diğer askerlere göre daha deneyimli ve daha yaşlı görünüyordu. Bizzat Thor ile Thrar'ın seçtiği askerlerin içindeydi zaten. Karanlığın en yoğun olduğu -ve aydınlatmanın sadece iki zayıf meşale ışığı altında yapıldığı- bu yerde dahi, Thor Thunderbridge'in kim olduğunu hemen anlamıştı.

"Hey sen, Leonavel'di adın değil mi? Neden geçmelerine izin vermedin? Belli ki önemli bir mesele var. Yoksa Thor Thunderbridge buraya neden gelsin?"

Bunları duyan adam -Leonavel- başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi öylece kalakaldı. Karşısındakilerin -şüphelendiği gibi- söyledikleri kişiler olduğunu anlamıştı ve alacağı cezadan dolayı titremeye başladı. Ancak yanından geçen Thor sadece omuzunu sıvazlayıp; "Sen iyi bir adamsın, her koşulda verilen emirlere uyduğunu görüyorum. Thrar ile olan görüşmem sonuçlandığında beni görmeye gel, ve sakın geç kalma!" deyince şaşkınlığından olduğu yerde kalakalmış; "Ama... Pe, peki efendim!" diyebilmişti sadece.

**********

Thor ve Murry Orocarni'nin yönetim binasına doğru ilerliyordu. Çevrelerindeki insanların kümeler halinde toplandığını ve huzursuz huzursuz bir şeylerden bahsettiklerini gördü Thor. Bu olaylar büyük karışıklıklara yol açmıştı; ancak yakın zamanda bir çözüm getirebileceğine inanıyordu.
Binaya girip Thrar'ın odasına doğru ilerlerken aniden Murry "Efendim, size bir şey sorabilir miyim?" diye atıldı. Thor kafasını evet anlamında aşağı-yukarı salladı ve yavaşladı.
"Efendim, beni buraya neden getirdiniz? Sizin için ne gibi bir önemim olabilir ki? Ben sadece sıradan bir insanım, soylu falan da değilim yani..."
Thor bıyık atından gülümsedi ve yanıtladı; "İşte bu nedenle seni yanımda getirdim, Laufthand oğlu Murry! İnsanların arasında, kibrin keskin pençelerine düşmemiş pek az kişi vardır. Ve bunlardan daha da azı, hallerinden memnundur ve şükreder. İşte bütün bunlar, seni şehrin sözcüsü ve elçisi yapan şeyler. Bu nedenle önemli bir görev alacaksın, ayrıntıları Thrar'la beraber kararlaştıracağız. Şimdi eğer cevabım seni tatmin ettiyse ilerleyelim.". Murry eğildi, büküldü. Kendine gelen iltifatları kabul etse mi etmese mi bilemedi. Utana sıkıla Thor'un suratına baktı, oradaki anlayışı ve şefkati görünce onun da yüzü güldü ve yürümeye başladı. Yürürken "Evet, alçakgönüllü, evet..." diye mırıldandığını duymak neredeyse imkansızdı; kendinden başkası da bunları duymadı zaten.

**********

Odadan içeri girdiklerinde Thrar’ı onları beklerken buldular. Anlaşılan nöbetçiler adama haberi iletmişlerdi. Thrar doğruldu, Thor’a doğru ilerledi. Murry de bu iki dostun buluşması karşısında sessizce geriye çekilip beklemeye başladı.

“Geliş nedenimi biliyor olmalısın, aynı şeylerin burada da hissedildiğini duydum.”

“Evet, ben de yarın sabah oraya bir haberci yollamayı düşünüyordum; ancak sen hızlı davranmışsın. Kendin bizzat geldiğine göre bu konuyu bayağı ciddiye alıyorsun?”

“Hiçbir şeyi ciddiye almamazlık edemem. Unutma ki yüz yıl kadar önce de böyle şeyler hissedilmiş ve ciddiye alınmamıştı. Sonrasında ise,” Thor’un tüyleri bunları söylerken diken diken oldu, ürperdi. Ancak yine de devam etti; “Sonrasında ise başımıza gelen felaketi biliyorsun.”

Thrar ve Murry de irkilmişlerdi. Halklarından eski günlerini hatırlayacak kadar yaşlı olanlar, mağaralarda geçirilen zorlu yılları unutmamışlardı. Ve daha da yaşlıların bazıları bu felaket günlerini –maalesef- hatırlıyorlardı.

“Haklısın, her şeyden kuşkulanmak gerek bu günlerde. Ancak bu konu hakkında ne yapmayı planlıyoruz? Eğer aynı şeyin tekrar yaşanma ihtimali varsa, ne gibi önlemler alabiliriz ki?” dedi Thrar biraz karamsar bir sesle. Bunun üzerine Thor çaktırmadan Murry’nin olduğu tarafa baktı, onun da ümidini kaybetmiş, karamsar bir duruşu vardı. “Bunu düzeltmeliyiz…” diye düşündü Thor.

“İlk önlemimiz –tabii ki- asker sayımızı arttırmak olacak. Şu olaylardan sonra daha da iyi bir savunmaya ihtiyacımız var. Asker için de kaynağa ihtiyacımız olacak. Bunun için yeni bir şehir kurmayı planlıyorum.” Thrar burada konuşacak gibi oldu; ancak Thor daha sonra der gibi eliyle işaret edip devam etti; “Dediğim gibi, yeni bir şehir. Ve en son olarak da çevremizdeki halklarla müttefik olmalıyız. Düyük ihtimalle onlar da bu kötülük dalgasını hissetmişlerdir. Öyle değilse bile, yollayacağımız elçiler aracılığıyla bu durumu öğrenir ve önlemlerimizi daha da sıkılaştırırız. Eğer müttefik olmaya sıcak bakarlarsa ne ala, ancak reddederlerse kendileri bilirler. Eğer ortada bir tehdit varsa, sıra eninde sonunda onlara da gelecektir çünkü.”

Thrar kafasını salladı, Thor’un söylediklerini kabul etmiş görünüyordu. “Peki elçiler kimler olacak?” diye sordu.

"Eğer kabul ederse, Murry’yi” eliyle adamın olduğu yeri gösterdi; “Histeria’ya yollamayı planlıyorum. Yanında senin güvendiğin, gitmesini istediğin biri de gidebilir. Arxture’a ise anlaşma metnimizi götüren heyeti tekrar göndermeyi planlıyorum eğer bir itirazın yoksa.”

İkisi de cevabı için Murry’ye dönünce adam biraz kızardı; “Benim için büyük bir onurdur, istiyorsanız hemen yola çıkabilirim!” diyebilmeyi başardı ancak.

Thrar, bunun üzerine gülümsedi ve “Bu koridordan çık, sağdan ikinci kapıdan içeri gir. Orada dinlenip yemek yiyebilirsin. Yarın sabah da yola çıkarsınız. Ben de birazdan yanına beraber gideceğin kişiyi yollarım, tanışmış olursunuz hem.” Dedi. Murry başını sallayıp onayladı ve odadan dışarı çıktı.

Thrar, Thor’a döndü; “Eee, peki yeni şehrin başına kimi getirmeyi planlıyorsun? Yanında getirdiğin için Murry olacak sanmıştım.” Dedi merakla. Thor sırıttı;

“Başta ben de öyle düşünüyordum. Ancak şehrin girişindeki nöbetçi, adı Leonavel olan, bana bir şehri yönetebilecek potansiyeli olduğunu gösterdi. Muhakeme yeteneği gelişmiş ve açık sözlü olması da cabası. Sen ne dersin?” Thrar da bunun üzerine sırıttı ve cevap verdi;

“Eğer bana sorsaydın söyleyebileceğim en muhtemel kişiydi o. Akıllı, iyi kalpli ve dürüst bir adam. Doğru bir karar almışsın dostum.”

“O zaman karar verildi, yeni şehrin adı Khâzmodan olacak ve başında da Leonavel bulunacak!”

-----------------------------------------

Yeni Şehir Kurma*1= 2 Üretim Puanı, 1 Gelişim Puanı (Yeni şehir: Khâzmodan [Khâzmodan'ın tam yeri])
Asker Üretimi*2= 2 Askeri Puan (200 asker üretildi [50’si Nan-i Naugrim’e, 50’si Orocarni’ye, 100’ü Khâzmodan’a])
Populasyon artışı*1= 1 Gellişim Puanı, 1 Üretim Puanı (500 nüfus arttırıldı [200’ü Nan-i Naugrim’e, 150’si Orocarni’ye, 150’si Khâzmodan’a])

-Arxture ile Saldırmazlık Anlaşması Talebi(yinelendi)
-Histeria ile Saldırmazlık Anlaşması Talebi

Toplamda: 3 Üretim Puanı, 2 Gelişim Puanı, 2 Askeri Puan

Büyüme

Thor Thunderbridge, çadırının dışına çıktı. Çevreye bakındı, halkından çoğu kimsenin çevrede bir çalışma içerisinde bulunduğunu gördü. Kimisi bir şeyler taşıyor, kimisi de yeni şehire gitmek için eşyalarını hazırlıyordu. "Güzel..." diye düşündü Thor. Yeni şehirlerini daha da büyütebilmeleri için nüfuslarını biraz daha arttırmaları gerekiyordu ama buna değecekti doğrusu. Orada el değmemiş kaynaklar onları bekliyor olacaktı çünkü.

Thor, hazırladıkları ufak çaplı orduya baktı ve gururlandı. Nan-i Naugrim'in nüfusu kadar büyük bir ordusu vardı şimdi. Tamı tamına üç yüz asker... Eğer yeni komşuları bir tehditte bulunacak olursa, savaşmaya hazır tam üç yüz asker. Adının Arxture olduğunu öğrendiği birisinden bir elçi gelmişti. Barışçıl bir medeniyete benziyordu ve en yakın komşularından biriyle yapılacak barış, muhtemel bir gelişim ortamı sağlayacağa benziyordu. Bir saldırmazlık anlaşması önermek üzere Arxture başkentine bir elçi yolladı. Her iki taraf için de karlı bir anlaşma...

Nüfusu yeterince arttırmayı başardıktan sonra, yüz kişiyi, yanlarında yüz askerle beraber, Orocarni'ye yolladı Thor. Geri kalan yüz kişi ise ana şehirlerinde kalarak daha hızlı bir gelişim imkanı sağlayacaklardı. Şehirde kalan iki yüz askerin dörtte üçü, elverişli savunma sahaları bulmak üzere şehrin çevresini araştırmaya koyuldular. Kendi taraflarından iyice bilinen, fakat dışarıdan bakan biri tarafından orada olduğunun anlaşılması neredeyse imkansız olan savunma karargahları oluşturuldu. Ordunun ana kolu bu hatlara yerleştirildi ve elli asker de şehirde güvenlik sağlamak için devriye gruplarına ayrıldı. Ayda bir bu askerler birbirleriyle yer değiştiriyor, sevdikleriyle zaman geçirip morallerinin yükselmesi sağlanıyordu. Şu ana kadar bir sorun çıkmamıştı, her şey olması gerektiği gibi gidiyordu.

**********

Yüz kişiden ve bir o kadar da askerden oluşan kafile, Orocarni'ye varmıştı. Thor, kafileye birbiriyle yakın olan kişileri seçmişti çünkü yeni nüfusun eskisiyle bir uyumsuzluk yaşamasını istemiyordu. Oraya yollanan askerler de savunma hatlarını oluşturdular; kimisi şehirde devriye olarak kaldı, kimisi de sınırları korumak üzere nöbet beklemeye başladı. Buraya gönderilen kafilenin başında, Thor'un çocukluğundan beri tanıdığı Thrar vardı. Thor ve Thrar iki iyi dosttu. İkisi de eğitimliydi, ikisi de yönetebilme yeteneğine ve kurnaz bir zekaya sahipti. Bu nedenlerle Thor, Thrar'ı yeni şehrin başına atamayı uygun görmüştü. Thrar düzeni sağladıktan hemen sonra, Thor'un emirlerine uyarak çevrede kaynak arayışlarına girişmişti. Yeni kaynakların bulunması her iki şehir için de önem arz ediyordu çünkü. Kaynak arayışına başladıktan hemen sonra da her şeyin yolunda gittiğini bildirmek için Thor'a bir ulak göndermişti. Şehri gelişiminin ilk evrelerini hemen hemen tamamlamıştı ve bundan dolayı büyük bir sevinç duyuyordu Thrar...

**********

Thrar'dan gelen ulak Thor'a ulaştığında, Thor'u da bir sevinç kapladı. Her şeyin yolunda gidiyor gibi görünmesi nedeniyle kısa bir sürede ilk hedeflerine ulaşabileceklerini tahmin ediyordu. Eğer hiçbir aksaklık çıkmazsa on-on beş yıl sonra çok daha gelişmiş ve çok daha büyük bir medeniyetin başında olacaktı.
Eğer her şey yolunda giderse...

----------------------

Asker üretimi *3= 3 Askeri Puan (300 asker üretildi; 200'ü Nan-i Naugrim'de, 100'ü Orocarni'de.)
Populasyon arttırma *1= 1 Üretim Puanı, 1 Gelişim Puanı (Şehir Sayısı*100 populasyon=200 populasyon arttırıldı; 100'ü Nan-i Naugrim'de, 100'ü Orocarni'de)
Kaynak Keşfi *2= 2 Gelişim Puanı, 2 Askeri Puan

Arxture ile Saldırmazlık Anlaşması Talebi

Toplamda: 1 Üretim Puanı, 3 Gelişim Puanı, 5 Askeri Puan

Giriş ve Kuruluş

Giriş: Naugrim'in yeniden kuruluşu

Dağ çöktükten birkaç saat sonra, insanları göçüğü aramaktan vazgeçmiş ve ağırlar yakmaya başlamışlardı. Deprem o kadar büyüktü ki, eskiden heybetli bir dağ olan yerde sanki hiçbir yükselti yoktu. Yalnızca atalarından kalan dev sütun sağlam kalmıştı, onu da büyük toprak ve taş yığınının altından çıkarabilecek ne alete ne de insan gücüne sahip değillerdi. Dışarı çıkabilen yüz kişinin çoğu hızlı davranan gençlerdi ve aileleri göçük altında hayata veda etmişlerdi.

Thor Thunderbridge, halkının geri kalanının dağın altında göçüp gitmesinin ardından, bu kötü talihi başından def edip yeni bir medeniyet kurmaya karar verdi. Arkasındakilere dönerek:

"Sizler! Halkımızın son temsilcileri! Hangi kötü şansın ya da kötü kaderin bir eseridir bilinmez, hepimizin yakınları ve aileleri göçüğün altında kalarak yaşamlarını yitirdi. Üzülmeyin demeyeceğim çünkü üzülmekte haklısınız. Eski soyumuza dair pek çok şey, o göçüğün altında yok olup gitti. Ancak tüm bunlara rağmen, pes etmeyin! Pes etmeyin ki bütün bunlara rağmen yeniden büyüyüp gelişebilelim, yeniden parlasın medeniyetimiz ve yeniden yükselelim zirveye!"

Yüz kişi aynı anda bir nara attı; "Baruk Khazad! Khazad ai-menu!" Bunlar, antik dillerinden geriye kalan son sözlerdi. Kimse ne anlama geldiklerini çözememişti daha. Ancak bu sözleri her söylediklerinde, yürekleri umutla ve cesaretle dolardı. Arkasında yüz kişiyle beraber, yüzyıllar önce yerleştikleri yeri bulup orayı yeniden inşa etmek üzere yola koyuldu Thor. Görevinin zor olacağını biliyordu, daha önce hiç karşılaşmadığı kadar zor hatta. Ancak içinde yanan alev, eskiye duyduğu özlemin alevi, onu sürekli ilerlemeye zorluyordu. Zaten başka türlüsü de olmazdı, olamazdı...


Birinci(1.) Tur:

Birkaç saatlik yürüyüşün ardından bir tepeyi aştıklarında hepsi şaşkınlıkla bakakaldı. Çünkü şehirlerinden geriye ne eski ihtişamı, ne de binaların harabeleri kalmıştı. Her şey yer yarılıp içine düşmüştü sanki. Ancak atalarının anısına, yeni kurulan şehre, eski adı olan "Nan-i Naugrim" demeyi sürdürdüler.

İlk önce, esen rüzgardan, yağmurdan ve güneşten korunmak için çadırlar kuruldu. Göçükten kurtarabildikleri yiyecek tükendikten sonra, hiç bir alet edevata sahip olmadıklarından çevreden topladıkları yemişler ve meyvelerle doyurdular önce karınlarını. Ancak ilerleyen dönemlerde bu da bir soruna neden oldu, ellerindeki kaynaklar her geçen gün azaldı.

Halkına yeni yiyecek kaynakları bulmak için düşünmeye başlayan Thor, tek çarelerinin çevreyi araştırmak olduğunun farkındaydı. Bu yüzden, hızlı koşabilen, çevik ve genç birkaç adamı yanına çağırıp:
"Kardeşlerim, sizin de bildiğiniz gibi kaynaklarımız azalıyor. Ayrıca çevremizde bir tehdit oluşup oluşmadığını da bilmemiz gerekli. Bu nedenle sizden batıyı ve kuzey-batıyı araştırmanızı istiyorum. Ne kadar erzağa ihtiyacınız varsa toplayın. Yollarınızı dağların üstünden çizin el verdiğince, ne kadar çok alanı görebilirseniz o kadar iyi. Tez elden gidip dönün." diyerek batıya ve kuzey-batıya yolladı kaşiflerini. Atalarının felaketi batıdan olmuştu ve bunun tekrar etmemesi için özellikle batıyı araştırmak için yolladı bir grubu Thor. Diğerini ise, eskiden oldukça verimli topraklar olduğu söylenen kuzey-batıya yollamıştı.

Medeniyetinin, Naugrim medeniyetinin, yeniden yükseldiğini ve eski ihtişamlı günlerine döndüğünü görmek için sabırsızlanıyordu Thor. Ancak daha gençti, halkının çoğu da öyle. Bu nedenle önünde uzun yıllar vardı ve acele kararlar verip riske girmeyecek kadar da bilgeydi Thor. Zamanla, emek ve çalışmayla, hepsi olmasa da çoğu şey düzelirdi çünkü...

------------------------
-Şehir kurmak: -2 Üretim, -1 Gelişim
-Batıya keşif: -1 Gelişim
-Kuzey-Batıya keşif: -1 Gelişim

Naugrim'e Dair

Ülke hikayesi: Atalarımdan kalan tek şey, devasa bir mermer sütun üzerindeki eski dilde yazılar. Bu dili bilen sadece birkaç kişi kaldı günümüzde, onlar sayesinde bu metinlerde ne yazdığını biliyor halkımız.

"...Büyük felaket, güneşin karardığı gün..." Sütunun dört yanında, dört yüz yıllık geçmiş saklıdır. İlk kabartmalar, atalarımın başkentten ayrılıp geldiği yön olan kuzeyi gösterir.

Çok fazla bir şey anlatılmaz bu yüzeyde, gelip geçen hükümdarlar ve ufak çatışmalar vardır sadece. İkinci yüz yıl ise doğuya bakar, aynı güneş gibi şehrimizin yükselişini anlatır buradaki kabartmalar. Şanlı kahramanlıklar, özgürlüğümüzü kazanışımız ve kazanılan zaferler vardır burada da. Üçüncüsü ise güneye bakar. Medeniyetimizin ülke haline gelip yeni kolonilerini gönderdiği yön olan güneye.

Dördüncüsü ise, lanetli batıya bakar. Lanetlidir, çünkü oradan gelen şey, bu gün bu dağın içine kısılıp kalmamızın, başkentimizin ve kolonilerimizin yerle bir edilmesinin nedenidir. Şu anda yaşayanlardan hiçbiri onu görmedi. Onunla savaşanların hiçbiri ise bu günleri göremedi... "...Ne oklar, ne de mızraklar başedebildi onunla..." ---------- "Bu sütun yaklaşık 500 yıllıktır, bu da demek oluyor ki, en azından 100 senedir bu dağın içinde kısılıp kaldık.

Dışarıda ne olduğunu bilmiyoruz, dışarıya çıkıp çıkamayacağımızı da bilmiyoruz. Herkesin kalbinde bir umut var; ancak buradan çıkabilmek için bir lider gerekli bize." Halkın böyle düşünmesi beni pek de şaşırtmamıştı. Bunca süredir burada kısılıp kalmıştık, yiyecek stoklarımız her geçen gün azalıyordu ve bir deprem sonucu çoğu kapanan hava deliklerinden dolayı nefes almak gitgide zorlaşıyordu. Son kralın büyük dedem olduğu düşünülünce, bu lider de bendim tabii ki.

Büyük gün gelmeden önce, ordu hazırlandı. O şeyin ya da başka kötücül şeylerin dışarıda olup olmadığından emin değildik çünkü. İçeri giriş yolunu açıp savunmasızca beklemek intihar olurdu. Ancak kapılar açıldığında, dışarıda hiçbir şey olmadığını anladık. Ne atalarımızı yok eden canavar, ne de başka bir halk. Sanki doğa kendini tamir etmişcesine, eski başkentimizden de hiçbir iz yoktu. Yüz kadar insan dışarıya çıktıktan sonra, aniden, bir depremle dağ çöktü.

Dışarı çıkan yüz kadar insan ve ben hariç herkes dağın enkazı altında yok olup gitti. Buna ister şans deyin, isterseniz de kader. Ancak tek bildiğim şey şu, yaşamak için her ne gerekiyorsa yapacağız. "Her şeyi yeniden yapmamız gerekecek..."

Ülke Karakteristiği: Temkinli/Çıkarcı